13 Ağustos 2011 Cumartesi

"Sokaklar bile sokaklara kesişir, gölgeler ki güneşe bağlı."

Tumblr_lpvo97chxu1qe83vko1_500_large
Tutunamayanlar'ı bitirdim. İster istemez, cümlelerimin sonuna Olric ekliyorum. Ama içimden, siz duymuyorsunuz. Yeterince altını çizemedim Tutunamayanlar'ın, çünkü o işe girişirsen, 722 sayfanın da altını çizmen gerekir.

"Resmi bitirdiği zaman sağ alt köşesine özenerek adını ve tarihini yazar ve SSZYR yani 'seni sevdiğim zaman yaptığım resimlerden' anlamına gelen işareti koymayı asla unutmazdı."

Ne güzel bazı adamların cümleleri. Oğuz Atay'ı tanımak isterdim. Şimdi Dorian Gray'in Portresi var önümde, bitmeye yakın. Romanlardaki isimler ne güzel oluyor. Zaten her şey romanlarda daha güzel oluyor. İnsanlar daha güzel, ruhlar daha ince romanlarda. Belki biz de öyleyiz, ama gizliyoruz, zayıf görünme korkusuyla. İncelikli olmanın zayıflık olduğunu zannedenler ne çok şey yitiriyorlar. Bir gün bir çocuğum olursa, ismini mutlaka bir kitaptan seçeceğim.

Yeni bir dönemece giriyoruz. Zor bir sene, insan ruhuna aykırı bir sene. Ama bundan sonraki yıllar daha güzel olsun diye, bu yıl biraz bedel ödeyeceğiz hayata. Hayata değil belki yalnızca sisteme. Eldeki bu, yapacak bir şey yok. Blog duracak elbette, blog hep var. Belki çok sık güncellenmez, ama ben buradayım, Franz'a yazıyorum çok da güzel olmayan yazımla. Oradan aktarırım size. Şöyle not düşmüşüm El yazım karmaşık, ama ben seviyorum. İnsanların da karmaşık olanlarını seviyorum zaten. Düz olan her şey tükenmeye mahkum.

Yağmurlu bir İstiklal'de yürüdüm, güneşli bir Kadıköy'ü adımladım. İnziva bitti, hayata ve insanlara karıştım. Bıraktım sepya rengi yaşamayı. Özlemişim bunu.

Güneşli bahçeler var önümüzde, yağmurlu bir sonbahar var, uzun bir kış var, sonra yine bahar var. Vapurlar var sevmek için, kalabalıkta kendinle kalmak için metrolar. Kargaşayı usulca bastıran renkli kulaklıklar var. Kitaplar var, öğrenmek için, anlamak için. Doldurmak için defterler var. Dört gözle beklenen mektuplar var. Ajandalar var, sayfa sayfa tüketelim diye. Güzel yemekler var dostlarla yemek için. Zorluklar da var. Kahkahalar kadar gözyaşları da var. Sorumluluklar var üstlenilen. Göğüslenen acılar var. Yine de umut var. Anlamlı bakan gözler var. Her sabah, aynada daha da büyümüş biri var. Şu göğün altında nefes alıyoruz, öyleyse hayat var.

Dedim ki Franz'a: Seneler geçiyor. İçimden, benim suretimde, başka ruh hallerinde insanlar geçiyor bir de. Oynarken seyredebildiğin tek film hayat.

Bu şarkı gibi içim, masmavi. "Bütün vapurları kaçıranlar gibi gel, hiç üzülme." Ayrıca ben ve Olric hâla burada, burada ve buradayız.

Ah bir de şu iki dizenin tadı, bambaşka:

"Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni."

Cemal Süreya

Hiç yorum yok: