17 Ağustos 2011 Çarşamba

Her şey yerli yerinde.

Tumblr_lk81qgcodc1qdctkpo1_500_large
Henüz okul açılmadı, ama iki gündür dersaneye gidiyorum. Haftalardır süren kendi başınalık ve başına buyrukluktan sonra sert bir geçiş oldu birdenbire. Sürekli bir şeyler anlatılıyor, hedefler, notlar, okul isimleri, dereceler... Çok dinlemiyorum, dinleyince ürkütücü çünkü. Böyle vakitlerde elindekini ve iç huzurunu korumak için yalnız kendiyle meşgul olmalı insan. Çalışılacaksa çalışılsın işte. Bunun üzerinde saatlerce konuşulması, binlerce şehir efsanesi üretilmesi asabımı bozuyor.

"Son sene" tamlamasının ilk kelimesi, yani "son" olabildiğince vurgulanıyor bugünlerde, hem de koskocaman harflerle. SON. Herkes gitmekten bahsetmekte, herkes bir adım ötesini düşünüyor. Ne garip aslında, lisedeki son senemizin tadına varmak varken, korkunç bir koşuşturmaca içine giriyoruz. Keşke böyle olmasa.

Her şey ve herkes tek tek dağılıyor. Çok yakınım olan bir avuç insan çok yakında yurtdışına gidiyor. Her an görüşmesek bile bazı insanlarla aynı şehrin havasını soluduğunu bilmek bile güzel. Şimdi onların dünyanın tam anlamıyla öbür ucunda olacağını bilmek yüreğime büyük bir sıkıntı bırakıyor. Vedalar düzenleniyor, oysa ne kadar yeterli olur ki? Veda sözcüğü bile zor geliyor üstelik bana. Üstelik bir sene sonunda, yıllardır beraber okuduğum herkese aynı şey olacak. Korkuyorum haklı olarak. "Ah ne güzeldi o günler" cümlesinde donup kalmaktan korkuyorum. MFÖ'nün dediği gibi "Kaç kişiydik o zaman bak, kaç kişi kaldı şimdi" demek istemiyorum.

Günler yavaştan rutine kavuşuyor. Hergün dersaneye gidip geliyorum. En azından o çok sevdiğim semtin havasını solumak güzel. Eve dönmeden önce yarım saatliğine sahafları dolaşabiliyorum örneğin. Denize bakabiliyorum. Bunlar çok değerli aslında. Bir zorluğu güzelleştirmenin nadir bulunan yolları. Belki havalar soğuyunca ve günler daha hızlı koşmaya başlayınca bu da gider elimden. Sonbaharın gelmesini hâlâ istemiyorum. Yağmurlu havalarda mutlu olamıyorum ki ben yine. Kahve makinemiz varmış, yeni öğrendim. Onu kuracağım, belki onun kokusu biraz mutlu etmeye yarar zor günler geldiğinde.

Yine de erken uyanıp uzun süredir bekleyen işleri tamamladığım sabahları seviyorum. Otobüste kitap okumayı seviyorum. Bu aralar İskender'i okuyorum, Elif Şafak'ın en iyi kitabı değil kesinlikle, ama yine de okunuyor. Sevmişimdir Elif Şafak'ın çok karakterli olay örgülerini.

Bir de bugünlere Vega'nın şarkıları çok iyi gidiyor. Galiba blogun şarkıları bir süre Vega'nın solistinin berrak sesinden olacak. Mesela şimdi içimden geçen, Bu Sabahların Bir Anlamı Olmalı.

Aklımda da şu dönüyor iki sabahtır:

"Ey kim varsa orda o tek olanın adına çekin kürekleri."

Turgut Uyar

Hiç yorum yok: