25 Ağustos 2013 Pazar

Novella.

2012 yılının kışında defterime "Barış Bıçakçı: Bizim sessiz novella kralımız" yazmıştım. Veciz Sözler gerçekten öyle.

Tüm yaz balkonda can çekişen bir ışığın altında kitap okudum ve alışık olmadığım biçimde, kimi satırlara yerli yersiz koca kahkahalar atarak, sessiz sokağımızı uygunsuz saatlerde çınlattım.

Belki de alıntı defteri tutmak fena halde acınası bir şeydir.

"İncecik bir gündüzsün sen
 Salıyla çarşamba arası"

Barış Bıçakçı - Veciz Sözler

11 Ağustos 2013 Pazar

Prag.

2011 Yaz zamanında yaptığımız ufak Orta Avrupa turunun ne notlarını, ne fotoğraflarını paylaşamamıştım. Prag'dan aldığım kullan-at fotoğraf makinasından kalanlar geçen ay ışığa kavuştu. Kısmen notlarımla, taksit taksit buralara da kavuşturacağım. Önce Prag.

-Vitus Katedrali-

O zamanlar bordo bir Moleskine ile dolaşıyordum. İsmi Franz idi. Franz'dan kalanlarla geçmişten kendimi alıntılıyorum. "Bu defterin eşine de Milena diyeceğim galiba." Dava'yı okuyarak çıkmıştım yola.

"Şehir güzel ama sokakları rutubetli odalar gibi kokuyor biraz, dolu nefesler alınamıyor. Belki de bu yüzden sıkkındı Kafka."

Şiirleri Pia'nın ağzından dinlemek ilk defa burada çok takılmış aklıma. "Mesele Kafka olmakta değil, Milena olmakta" diye ilk burada çiziktirmişim. Sonra şiire dönmüştü bunlar. 

-Eski Şehir meydanına yakınlarda bir pencere-

"Matias Kapısından çıkıp merdivenlerle Charles Köprüsü'ne dek indik. Merdivenler belki de şehrin en güzel yeri. Küçük pencereli ufak binalar, hepsinin pervazları çiçeklerle süslü, küçücük evler."

-The Streetles-

O esnada Avrupa turunda olan, biri kontrbas biri gitar çalan ve yalnızca The Beatles şarkıları söyleyen sokak müzisyenleri. Şimdilerde sokaklardan terfi ettiler ve onlara yolladığım bu fotoğrafı sevgi dolu bir mesajla karşıladılar.

"Anımsıyorum bir fotoğrafı vardı burda. Yürürken yalnız kendi görebileceği silinmez ayak izlerine rastlıyor insan bazen."

Her yerde rastlanabilecek turistik detayları es geçtim. Kafkaesk kelimesini çok sevdim hep, bu şehirden arta bu kalsın.

Bir de bir kar küresine benziyordu Prag. Prag, Nazım'ın dediği gibi, camdan bir sandıkta uyuyan bir kadındı.

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Ciğer.

felisque:

untitled by Jabbeltubel on Flickr.
Şubat ayından beri hiç bitmemiş olan üst üste dizili makaleler ve sınavlar ve ödevler bu gece uzanıp yanağından öpmek istediğim son 'kağıdımın' teslimiyle bittiğinden içimde bir heyecan duyuyorsam da bu eskisi kadar gözlerimi dolduramıyor artık belki de yaşlanıyorum diyorum bu yüzden madem artık her şey sıradanlaşıyor ama yarın bir gün bu da üç sene öncesinin hezeyanları gibi sığ ve toy gelecek gözüme ama yine yazmak zorundayım ekmek kırıntıları döker gibi geçtiğim patikaya gittiğim bir arpa boyu yolu ölçmek için yazmak virgülsüz cümleler yazarak içimdeki sönük ateşlere körükle koşmak kollarım kopana kadar rüzgarını harlamak yoksa silinip gidecek insan öyleyse yazmak yazmak yazmak istiyorum şimdi tüm o gülünç tecrübeleri ve tıpkı şiirdeki gibi cumhuriyetin ilk günleri gibi yüzünü nasıl da anlatmak istiyorum herkese öyleyse neden parşömenlere dökmeyeyim ayarında sıcacık bir su gibi bakabilen gözlerini her daim sevgiyle hatırlıyorum ve hep yaptığım gibi senden besleniyorum seni kendimleştiriyorum beni affedebilecek misin üstelik selim olamadığım bir yazıya daha alet ettim işte birini ama olsun eskiyor bunların hepsi ama senin bir yerlerdeki varlığın baki ve işte kendimle ilgili başladığım bir yazı daha dönüştüyse birilerine o tanıdık çanlar çalıyor bu sefer senin için dilerim seversin bunu da beni de bunlar ne büyük kelimeler bilmiyorum yine nerede keseceğimi ve içimde yine selimi okurkenki o koca nefes eksikliği kendimi balkona atıp tüm istanbulu ciğerime çekmek tüm havayı sindirmek istiyorum ötekiler de biraz nefessiz kalsınlar ve anlasınlar herkes için biraz mecburi empati.

2 Ağustos 2013 Cuma

Penelope.



Geceleri kefenini örüp gündüzleri sökmek gibi, ya da korkuyu beklerlen evin her köşesini titizlikle yazmak gibi, oyalanıyorum. Penelope düğümler atar, ben kitaplarımı boca ediyorum halının üzerine. Aylardır, yıllardır aklımdaydı bu. Kapının arkasına daracık kusurlu bir boşluk düşmüş çok sayın müteahhit. Kusurlardan aşk yaratmak bizim işimiz, öyleyse ben de raflar koyup bir kitaplık canlandırıyorum buradan. Diziyorum, sınıflandırıyorum kitaplarımı. Sabrımı ipe dizercesine bir sınıflandırma yöntemi geliştiriyorum kendime, sanki binlerce kitaplık kütüphaneymişimcesine. Soyadlar, kısaltmalar, sayılar; inci inci yerleştiriyorum deftere, saatlerce. Selam olsun A harfindeki üstadlara, bir de sevgili hocamıza. Bir de ex libris çizdim üstelik. Kütüphaneli bir asilzade gibi; öyküler kuruyorum kendime. Kuş uçurtmuyorum üstelik, sessizce yerine getiriyorum ritüelimi. İbadetimmişçesine. 

Okumadığm sayfalar da numaralarını alırken, eksiklerim yüzünden kendime kızıyorum. A harfinden başlayarak tamamlasam mı diyorum, hemen alayla gülüyorum kendime. Otodidakt olmak taşıyamayacağınız kadar dibe çeken bir yüktür bayan. Ki sabah olmuş, saklanmalısınız. Sök kefenin düğümlerini, dön görevine.

Gün ağarırken aynada yakalıyorum kendimi. Güzellik katan bir ince kalp yarası gibi, saçımda izi kalmış örgümün.

*Yıllardır yapıyormuşum gibi doğal biçimde gelişiverdi kitapların kategorizasyonu. Sabrı ve isteği olanla paylaşabilirim. Fakat çizdiğim ex librisi güzelleştirmesini isteyeceğim çizimi güzel bilen birinden, bir de nerede yapıştırılabilir biçimde ve pahalı olmayanından bastırabilirim, bunların bilgisini. Ruhu düzenlemektir kitapların tasnifi, madem öyle ruh tasnifinde dayanışalım.