15 Şubat 2014 Cumartesi

Gerçek Aşk Fabrikası.

Tereddütlü adımlarla parlak kapıdan içeri girdim. Klimaların suni kokusu yüzümü yalayıp geçti, büyük masanın ardından ancak başı ve kusursuz topuzu görünen genç kadının mekanik sesi duyuldu: “Gerçek Aşk Fabrikası’na hoş geldiniz, nasıl yardımcı olabilirim?” Etrafıma bakındım, ikimizden başka kimse yoktu. “Sipariş verecektim” dedim. Sesim haddinden fazla titriyordu. Heyecanımı fark etmiş olan mekanik sesli kadın, korkunç gülümsemesini yüzüne yerleştirerek “Nasıl bir şey isterdiniz efendim?” dedi. “Tek Gecelik İlişkiler birinci Kat, Uzun Ömürlü Evlilikler ikinci kat, Fırtınalı Aşk Hikâyeleri üçüncü kat, Naif Aşklar dördüncü kat, Ergen Sevdaları beşinci kat. Sevgilinizin resmini ve ismini bastırabileceğiniz 76 çeşit ürünümüzün satıldığı mağazamızı ve aşkı güçlendirdiği bilimsel olarak kanıtlanmış menüler sunan restoranımızı ise teras katında bulabilirsiniz.”

Yarım yamalak bir teşekkür geveleyip asansöre yöneldim. Kalp biçimli düğmeye basar basmaz kapı açıldı, pembenin en çirkin tonundaki asansör kabini ortaya çıktı. İçeri girdim, baygın bir erkek parfümüne bulanmış esmer bir adam da beni takip etti. Birer dolmaya benzeyen şişman parmakları ile hiç tereddüt etmeden 1 yazılı düğmeye bastı, ardından da soran gözlerle bana döndü. Aptal ifademi yakalamış olacak ki, “İlk değil mi?” dedi. “Belli oluyor. Zamanla alışırsın” Usulca uzanıp dördüncü katın düğmesine bastım. Yol arkadaşım alaycı bir gülüş bırakıverdi ve kendinden emin bir tavırla birinci katta indi.

Kısa yolculuğum dördüncü katta sonra erdi. Asansör kapısı aralanınca, soluk bir yeşille döşenmiş geniş bir holle karşılaştım. Tam karşımda altın rengi büyük bir kapı duruyordu. Nereden geldiği belli olmayan ve sürekli yaklaşan topuk sesleriyle irkildim. Kapının açılmasıyla, topukluların sahibi karşımda belirdi. Omuz hizasında kesilmiş ve uçları mükemmel bir biçimde dışa kıvrılmış sarı saçları parıl parıl parlayan, muhtemelen otuzlarının ortasında bir kadındı bu. Cildi pürüzsüzdü, kusursuzca kırmızıya boyanmış dudaklarının arasından birer inciye benzeyen dişleri ile gülümsüyordu. Üzerinde pembe pötikareli, bele oturan, diz hizasında bir elbise vardı. Elbisesinin altında düzgün bacakları ve beyaz topukluları görünüyordu. Manikürlü elini bana uzatıp “Hoş geldiniz” dedi. Tokalaşmasında ve lilaya kaçan lacivert gözlerinde güven telkin eden bir şey vardı, özellikle de danışmadaki robotik kadına kıyasla. “Beni takip edin lütfen” deyip tekrar kapıya doğru yöneldi. Bu kadına dair her şey bana ister istemez küçükken çok sevdiğim güzeller güzeli oyuncak bebekleri hatırlatıyordu.

Kadının ofisi diye tahmin ettiğim, insanüstü bir biçimde düzenli olan odaya girdik. O çalışma masasındaki yerini aldı, ben de tam karşısındaki geniş koltuğa kaybolurcasına oturdum. İki elimle sıkıca yapıştığım çantam ve düşük omuzlarım güvensizliğimi açıkça gözler önüne seriyordu. “Lütfen rahat olun” diye telkin etti beni kadın. ”Çoğu müşterimiz, özellikle de dördüncü katı tercih edenler ilk seferinde hep çekingen olurlar.” İlk seferinde sözleri bir kez daha kulağımı tırmaladı. Bu hastalıklı yere bir kez daha uğrama fikri çok ama çok uzaktı. “Öncelikle” dedi “bizden memnun kalmanız için ne istediğinizi çok net bilmeliyiz. Bu nedenle size bazı sorular yönelteceğim. İlk adım olarak yeni bir birey mi yaratmak isterdiniz yoksa eski bir sevdiğinizi yeniden sizin yapmak mı?”

Dudaklarıma ister istemez bir gülüş yayıldı. Benim çok az sayıda eski sevgilim olduğunu, eski sevdiğim diyebileceğim birininse hiç var olmadığını bu mükemmel kadın nereden bilebilirdi? Bir an bile tereddüt etmeden “Yeni biri” dedim.

“Evet” deyip önündeki formu doldurmaya başladı. “Önce fiziksel özelliklerle başlayalım isterseniz, dördüncü kattakilere hep daha kolay gelir bu. Nasıl görünsün istersiniz?”

“Bilmiyorum” dedim. “Çok önemli mi ki?”

“Siz bileceksiniz. Ne de olsa sizin hayatınızın aşkı olacak bu adam.”

Durdum. Korkutucuydu bu fikir, bunca senedir bulamadığım adamı bu dört duvar arasında benim için üretecek olmaları. Hafifçe titredim.

“İsterseniz yardımcı olayım” diye devam etti kadın. “Mesela saçı ne renk olsun, ya da gözleri? Boyu uzun mu olsun, zayıf mı? Esmer tenli mi beyaz mı?”

Biraz düşündüm. “Çok göze batan birini istemiyorum, çok önemi yok. Gözlerinin renginden çok bakışlarının sıcaklığı önemli.”

“Maalesef bu özellik paketlerimizde mevcut değil, hanımefendi.” İçimde bir şeylerin kırıldığını, bir şeylerin çok yanlış olduğunu hissettim.

“Şey, tamam, o zaman kumral olsun. Bir de benden biraz uzun olsun.”

“Pekâlâ” dedi kadın biraz daha not alarak. “Zekâsı nasıl olsun?”

“Sohbet edebilecek kadar zeki, sevebilecek kadar aptal.”

Birkaç saniyelik boş bakışların ardından “Tamam o zaman standart bir modelimizin zekâsını ekliyoruz” deyip bir kutucuğa daha işaret koydu. “Hayır” demek istedim “hayır, öyle değil. Standart bir adam istemiyorum. Kalıplarınızı istemiyorum. Sadece aklımdan geçenleri anlayıp değer verebilecek bir adam istiyorum.” Bağırmak geldi içimden. Yapamadım. Yapmadım. Anlamayacağını, anlasa da yardımcı olamayacağını her şeyden daha iyi biliyordum.

“Karakter özelliklerine geldik. Nasıl bir ruha sahip olsun?”

“İnce” dedim “ince ruhlu olsun. Kırmasın, hiç kırmasın, kırılmak pahasına da olsa. Bir de çok dinlesin, çok anlatsın. Cam gibi olsun, içini gösteren, ışığı geçiren, özen isteyen.” Durdum. “Benim gibi olsun yani.”

Kibarca gülümsedi. “Anlıyorum, karakter analiziniz bizde mevcut. Size uyabilecek bir profil yaratacağız.” Gözlerini yeniden kâğıda çevirdi. “Son olarak, sizde herhangi bir yenilik yapmamızı ister miydiniz? Modelimiz tarafından sevilmenize yardımcı olacak birtakım özellikleri size de ekleyebiliriz. Kişiliğinizde hoşlanmadığınız sivri yanlar varsa sizi ehlilleştirebilir ya da kendinizi zayıf gördüğünüz alanlarda gelişmenize yardımcı olabiliriz.” Gözleri bir an için beni süzdü. “Aynı zamanda saç stilinizi değiştirmek ya da kilo vermek konusunda da desteğimizi alabilirsiniz. Unutmayın, siz ne kadar iyi olursanız modelimizden o ölçüde memnun kalırsınız.”

“Tüm bunlara gerçekten ihtiyaç var mı? Ben değişmeyeceğim. Bana vereceğiniz adam beni çok sevsin, her şeyimle, her kusurumla, hiç değişmemi beklemeden, her anımı sevsin. Sonsuza dek sevsin.” Bir şirkette olduğumu hatırladım. “Garanti kapsamında yok mu?” diye ekledim kendim de ikna olmayarak.

Kadın şaşırmış göründü. “Bunu size garanti edemem. Aslına bakarsanız, kimse edemez. Koşulsuz ve sonsuz aşkı size kimse veremez.”

Anlık bir sessizlik oldu.

Kadın boğazını temizledi.

“Evet, hepsi bu kadar, tüm formu doldurduk. Siparişiniz yarım saat içinde hazır olacak, giriş kattan teslim alabilirsiniz. Ödemeyi de oraya yapacaksınız. Naif Aşklar departmanından çıkan her siparişin 4 ile 6 ay arasında ömrü vardır. Bu süre içinde gerçekleşen herhangi bir kavga, sadakatsizlik ya da huy bozukluğu garanti kapsamındadır. Süre dolduğunda ise tekrar gelip siparişinizi yenileyebilir, istediğiniz doğrultuda özellikler ekleyebilir ya da çıkarabilirsiniz. Siparişinize iyi davranmayı ve kalbini kazanmayı ihmal etmeyin.” Bir kez daha tokalaştık. “Tanıştığımıza memnun oldum. Görüşmek üzere.”

Geldiğim yoldan aşağı indim, giriş katta mekanik sesli kadının karşısındaki sandalyelerden birine oturdum. Mekanik sesli kadın “Uzun Ömürlü Evlilikler departmanı, 27 numara” diye seslendi. Orta boylu, soluk tenli bir kadın koşturarak kapıya yöneldi, içeriden çıkan boş bakışlı, sulu gözbebekli, kısa boylu, tombul adamın koluna sarıldı. Hemen ardından “Ergen Sevdaları, 16 numara” anonsu duyuldu. Sağımda oturan sivilceli oğlan sallanarak kapıya yöneldi. Hastalıklı derecede zayıf, haddinden kısa bir etek giymiş lepiska saçlı boş bakışlı kızın elinden tutup dışarıya sürükledi. Mekanik sesli kadın “Gerçek Aşk Fabrikası’nı tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz” dedi.

Beş dakika, on dakika, on beş dakika; bekleyişim sürdü. Onlarca boş bakışlı sipariş sahiplerine teslim edildi, duygusuzca uzaklaştırıldı oradan. Nihayet “Naif Aşklar departmanı, 23 numara” anonsu duyuldu. Midemin bulandığını hissederek ayağa kalktım. Bir adım, iki adım. Yapamayacaktım, o bir çift boş göze bakamayacaktım, onların O’nun gözü olduğuna inanmayacaktım. Arkamı döndüm, ağlayarak kapıdan çıktım, kendimi arabama attım. Fabrikadan ve siparişlerden kilometrelerce uzaklaştığımda bile binlerce çift boş göz beni izlemeyi sürdürdü. Olsun, mühim değildi, o bir çift gözü bulmak için, on binlerce boş göze katlanacaktım.

Ne olur kim olduğunu bilsem Pia'nın 
Ellerini bir tutsam ölsem 
Böyle uzak seslenmese 
Ben bir şehre geldiğim vakit 
O başka bir şehre gitmese 
Otelleri bomboş bulmasam 
İçlenip buzlu bir kadeh gibi 
Buğulanıp buğulanıp durmasam 
Ne olur sabaha karşı rıhtımda 
Çocuklar Pia'yı görseler 

Bana haber salsalar bilsem 
İçimi büsbütün yıldızlar basar 
Bir hançer gibi çıkıp giderdim 

Ben bir şehre geldiğim vakit 
O başka bir şehre gitmese 
Singapur yolunda demeseler 
Bana bunu yapmasalar yorgunum 
Üstelik parasızım pasaportsuzum 
Ne olur sabaha karşı rıhtımda 
Seslendiğini duysam Pia'nın 
Sırtında yoksul bir yağmurluk 
Çocuk gözleri büyük büyük 
Üşümüş ürpermiş soluk 

Ellerini tutabilsem Pia'nın 
Ölsem eksiksiz ölürdüm


Pia – Atilla İlhan
17.04.2010 tarihinde yazıldı.
Tercüme edilmiş haliyle The True Love Factory adı altında Kaleidoscope* 2012 sayısında yayınlandı.

*Robert Kolej bünyesinde çıkan İngilizce edebiyat dergisi.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu genç yaşınız rağmen aşka dair cümleleriniz müthiş;
Size hakettiğiniz aşk dolu gözlerle bakan o şanslı kişiyle
en kısa sürede bir arada olmanız dileğiyle...

Adsız dedi ki...

Yazıp siliyorum yorumlarımı, nasıl anlatsam kendimi diye. Galiba ben yazılarınızdan bir aşk ürettim.