4 Ocak 2010 Pazartesi

Güneşin Oğlu.

"Yaşlanmak gerçekten büyük mucize, ama ben artık ondan daha büyük bir mucizenin olduğunu biliyorum.O da ölmek. Çünkü, hayat başlayan bir şey olduğu gibi biten de bir şey olmalı. Yaşadığınız en iyi seksi düşünün, yediğiniz en iyi yemeği, seyrettiğiniz en iyi maçı... Eğer bunlar hiç bitmeyip hala sürselerdi şu anda en iyi değil, en sıkıcı olacaklardı. Hayat da böyle işte. Eğer bir noktada bitmezse insanı canından bezdirebilir. İyi ki ölüm var da hayatta her şeyi yerli yerine koyuyor. Nasıl diyorlar: Yaşasın ölüm!"
 -Fikri Şemsigil, "Güneşin Oğlu"


Yine televizyonda gördüm bu akşam Güneşin Oğlu'nu. Uzun uzun anlatılacak ayrıntılar vardı elbet, ama girmeyeceğim şimdi. Fikir orijinal, senaryo zekice, diyaloglar eğlenceli, oyunculuklar başarılı (Öhöm, Haluk Bilginer alert.), soundtrackler hoş. İzlenir bence böyle bir film. (İzleyenler için eklemeliyim ki, oyuncular sürekli değişse de bizim hep aynı karakter olduğuna inandırılmamız en başarılı yönlerden biriydi.)

İşin en güzel yanı, ne mesaj kaygısı, ne gişe derdi, ne ödül arayışı, hiçbir şey yok bu filmde. Sadece mucizelere inanmanız ve biraz anlayış sahibi olmanız yeterli. Bülent Emin Yarar'ın performansını takdir etmek, Haluk Bilginer'in seslendirdiği parçalara ayrıca dikkat etmek, Onur Ünlü yönetmenliğindeki filmleri takip etmek gerek.

Keyifli olduğunuz bir günün akşamında, düşünebilen bir kafa ve inanabilen bir yürekle, biraz çay ve elmalı kek eşliğinde izlemeniz önerilir.

Bunu seven şunu da beğendi: "Korkuyorum Anne"

1 yorum:

angie dedi ki...

Güneşin Oğlu'nu bilememe ama Korkuyorum Anne izlediğim en en en iyi Türk filmlerinden biriydi. Hatta iddialı davranıp en sevdiğim filmler arasına bile koyabilirim sadece bir kez izlemiş olmama rağmen.
O zaman napıyoruz, hem Güneşin Oğlu neymiş ne diilmiş öğreniyoruz, hem de Korkuyorum Anne'yi bir kez daha izliyoruz.
Ah Reha Erdem ah..
Sen olmasan napardık.