6 Aralık 2009 Pazar

Küçük şeyler, hepsi de küçücük şeyler, bizi yönlendiren, sevindiren, düşündüren.

Hayatta en çok küçük şeylerle mutlu oldum.
Küçük oyuncaklar, küçük kekler, küçük sevinçler.
Büyük şeyler gözümü korkuttu hep. Kocaman evlerde boş kalmaktan korktum, küçük evlerin küçük köşelerini sevdim daima. Büyük restoranlarda yenen pahalı yemeklerdense, küçük cafelerin masumiyetini sevdim.
Ve son birkaç yılda, koca koca kitaplarla boğuşmaktan da kurtuldum. Cep boy kitaplar girdi hayatıma. Başka şartlarda hiç elime almayacağım yazarları cep boy kitaplarda sevdim. Ne zaman kitapçıya aklımda net bir kitapla girsem "Şunu istiyorum. Cep boy olursa şahane olur" der oldum. Hatta geçen yaz, Everest Yayınları'ndan çıkan neredeyse her cep kitabını okudum.

Geçenlerde kütüphanenin satılık kitaplar reyonuna uğradım yine. Bir sürü okunmuş, eskimiş, yıpranmış; tarihi olmasa da kendi tarihini yaşamış kitaplar. Bir liraya satılmak için oraya atılmış, hayattaki küçük detaylar. Ve onların yanında, ciltli türdeşlerinin arasında sıkışmış miniminnacık bir kitap.

Heyecanla çekip aldım hemen. Avuç içi kadar var yok. Üzerinde siyah beyaz bir kadın çizimi, sade harflerle yazmışlar "Truman Capote: First and Last" Capote'nin ilk öykülerinden biri ve tamamlanmamış son romanının bir bölümünden ibaretmiş. Topu topu 90 sayfa. Unutulmuş, atılmış. Kimsesiz.

Hemen ödedim parasını. Nedir ki zaten, bir lira. Yere düşse almaya tenezzül etmeyecek nice insan tanıyorum. Bu kitabı alınca yaşadığım mutluluğa kınayan gözlerle bakacak bir sürü insan da tanıyorum.

İki haftadır elimde evirip çeviriyor, okumaya kıyamıyordum. İki gece önce okudum nihayet. Ve bugüne dek Capote okumadığım için pişmanlık duydum. Zaten Breakfast At Tiffany's izleyip de beğendiğimde başlamalıydım bu adamı takip etmeye. Kütüphaneden yeni kitaplarını alacağım şimdi.

Özellikle ilk öykü, Master Misery çok güzel. Biraz korkutucu, biraz hüzünlü ve bir hayli New York kokulu. Rüyaları satın alan bir adamı anlatıyor.

Eğer bir gün bir yerde, bu ya da benzeri bir kitabı unutulmuş halde görürseniz, hiç tereddüt etmeyin, hemen alın. Kitaplığınıza ekleyin. Hayattan yorulmuşsanız, ya da sevgi dolduysanız, sizi orada beklediğini bilin. Elinize alın, içinde kaybolun.

Ve hayatta her türlü mutluluğun da, acının da, sizin de o kitap kadar küçük, ama tahmin edemeyeceğiniz kadar etkili olduğunu hatırlayın.

Hep küçük şeyler bizi usandıran
Küçük şeyler bizi utandıran
Hep küçük şeyler, küçük şeyler bizi yarıştıran
Küçük şeyler bizi uzlaştıran
Küçük şeyler, hepsi de küçücük şeyler
Bizi yönlendiren, sevindiren, düşündüren

Bülent Ortaçgil - Küçük Şeyler

1 yorum:

foolonthehill dedi ki...

Yazını çok sevdim. Küçük şeyler olmasa çok renksiz olurdu yaşamak. Şimdi müsadenle ben de "pal sokağı çocuklarına" dönüyorum=)