Heybeliada, Ağustos 2013.
Herkese çiçekli merhabalar. Çoktan fark etmiş olduğunuz üzere artık Çiçek Dürbünü'nün yeni bir görünümü, nihayet kendine ait bir logosu ve yeni bir sayfa düzeni var. Kanaviçe işleme titizliğiyle geçen dört buçuk seneden sonra bunu nihayet hak etmiştik. Her şeyden evvel logo ile çok mutlu olduğumu belirtmem gerek. Emre Sipahi'nin “Acaba böyle bir işe girişsem mi” dememin üzerine güneş bile doğmadan yapıp hediye ettiği logo herhalde daha güzel olamazdı. Kendisine bir kez daha sonsuz teşekkürler ediyorum.
Sayfanın hemen başında gördüğünüz
linklerden deneme, öykü ve şiir olarak kategorilendirdiğim gönderilere hemen
erişebiliyoruz. Benim öyle onlarca dergide yayınlanmış sayısız
iddialı işim yok. Yine de okul dergilerinde yayınlanmış,
yarışmaya katılmış ama buraya her nedense koymadığım
yazılarım vardı, şimdi eklendi ve etiketlendi. Bunların dışında
kenarda köşede kalmış yazı ve şiirleri de ekliyorum. İşlemeli
sandığı boşalttım, şimdi bir güzel havalandırıyorum.
Havalandırıyorum ki, tekrar en güzel dantellere yer açılsın
içinde.
Bugün yirmi bir yaşındayım ve Çiçek
Dürbünü on altı yaşımdan beri benimle. Bunca yıldır
samimiyeti ve kendim olmayı öğrenmeyi esas aldığım bu blogu bir
bakın-ne-güzel-yazdımlar-seçkisine dönüştürmeyi kesinlikle
istemiyorum. Bugüne dek aklımdan, kalbimden ve gözümün önünden
geçenleri kimi zaman bütünlüklü, kimi zaman bölük pörçük ve
çoğu zaman acemice yazdım, öyle yazmaya da devam edeceğim. Ola
ki o tepedeki kategorilere uyan bir şeyler çıkarsa, etiketini
koyup geçeceğim, o kadar. Öteki minvaldeki yazılar ise blogun
tahmin edersiniz ki çoğunluğunu oluşturuyor. Bunlara ayrı bir
kategori vermedim -sanırım o kategoriye hayat demem gerekirdi- ama
zaten eskiden yaptığınız gibi arşivin ayları arasında ileri
geri giderek hepsine ulaşabileceksiniz.
Bu ileri geri gidip yazılarımı
okumalar bana bir zamanlar ne kadar toy olduğumu, beş sene sonra
bunu okurken de aynını düşüneceğimi ve o zamanlar yazmaya ne
kadar sadık olduğumu hatırlatıyor. Edebiyattaki sesimi bulma
yolunda kaydadeğer adımlar atmaya sıra gelmişti ki, araya hayat
girdi ve ben sadakatimi kaybettim. “En son ne zaman adamakıllı
yazdın?” sorusuna artık cevap veremediğimi fark ettiğimde de
korktum. Korktum, çünkü yazmak, ve dolayısıyla bu blog, bana
sadece aktarmak değil, bizzat yaşamak fırsatı veriyormuş gibi
hissettim daima. Güzel ruhlu Didem'in isabetli kehaneti geldi aklıma
yine, “Lisede-kompozisyonum-çok-iyiydi-benim-kadınları
olmayalım" diye korktum. Bu kehanetin camdan küresini kırıp atmak
için yola koyuldum.
Dileğim o ki, belki tüm bu yeni
düzenin ve aklı başına gelmişliğin neticesinde kalemime tekrar,
eskisinden kuvvetle sarılırım. Kendime göğe bakmayı
hatırlattığım kadar göklerin mavisini yazmayı da
hatırlatacağım. Bu farkındalığa varmama vesile olan eşe dosta,
uzak ahbaba, yakın yazara, okuduğum, yolunu yöntemini örnek
aldığım, fikrine danıştığım herkese teşekkür ederim.
Varlığınız yeni hikayelere armağan olsun. Benim tüm
ilgisizliklerime rağmen benden çok burayı sahiplenen ve sene ciddi
ciddi 2014 olmuşken hala burada kelimelerimle ilgilenenlere de zaten
varlığımı borçluyum.
Çiçek Dürbünü'nün ilk tohumunu
belki ben attım, ama biz zamanla birbirini sarmalayıp büyüyen bir
garip organizmaya dönüştük. Umarım saçımdaki çiçekleri
soldurmamayı beceririm, umarım bu girişimim ellerimde solmaz.
Çünkü Sylvia Plath'i anlamayı seviyorum, ama Sırça Fanus'un
beni anlatmasından korkuyorum.
Ama başaracağız. Edebiyatın böğrüne
saplı ve ışıltılarla açan bir kibar çiçek olmaya geldik.
*Emre'nin böyle bir sayfası var, işlerini incelemek isteyen lütfen buyursun.
**Blogta görsel kullanmayı seviyorum. Tumblr'ımdan görsellerin yanısıra analog merakımın doğuşuyla çektiğim fotoğrafları ve yeni yeni başladığım kimi desen çalışmalarını da artık burada göreceksiniz. Gözümün nuru.
***Bundan böyle yorum kutucuklarında kelimelerinizi görsem ne sevinirim. Her şeyden evvel, yazılar minik mi acaba?
1 yorum:
Ah! Nasıl mutlu oluyorum her gördüğümde adımı bu satırların arasında. Tatsız kehanetlerimle bile olsa anılmak amma keyif!
Bu yeni nefes uğur getirsin diyeyim,hem bizimle birlikte büyüyen bloga hem de sana.
Sen hep yaz,ben hep okuyayım e mi? Birlikte büyürken,birlikte üretelim.
Yorum Gönder