Tereddütlü
adımlarla parlak kapıdan içeri girdim. Klimaların suni kokusu
yüzümü yalayıp geçti, büyük masanın ardından ancak başı ve
kusursuz topuzu görünen genç kadının mekanik sesi duyuldu:
“Gerçek Aşk Fabrikası’na hoş geldiniz, nasıl yardımcı
olabilirim?” Etrafıma bakındım, ikimizden başka kimse yoktu.
“Sipariş verecektim” dedim. Sesim haddinden fazla titriyordu.
Heyecanımı fark etmiş olan mekanik sesli kadın, korkunç
gülümsemesini yüzüne yerleştirerek “Nasıl bir şey isterdiniz
efendim?” dedi. “Tek Gecelik İlişkiler birinci Kat, Uzun Ömürlü
Evlilikler ikinci kat, Fırtınalı Aşk Hikâyeleri üçüncü kat,
Naif Aşklar dördüncü kat, Ergen Sevdaları beşinci kat.
Sevgilinizin resmini ve ismini bastırabileceğiniz 76 çeşit
ürünümüzün satıldığı mağazamızı ve aşkı güçlendirdiği
bilimsel olarak kanıtlanmış menüler sunan restoranımızı ise
teras katında bulabilirsiniz.”
Yarım yamalak bir
teşekkür geveleyip asansöre yöneldim. Kalp biçimli düğmeye
basar basmaz kapı açıldı, pembenin en çirkin tonundaki asansör
kabini ortaya çıktı. İçeri girdim, baygın bir erkek parfümüne
bulanmış esmer bir adam da beni takip etti. Birer dolmaya benzeyen
şişman parmakları ile hiç tereddüt etmeden 1 yazılı düğmeye
bastı, ardından da soran gözlerle bana döndü. Aptal ifademi
yakalamış olacak ki, “İlk değil mi?” dedi. “Belli oluyor.
Zamanla alışırsın” Usulca uzanıp dördüncü katın düğmesine
bastım. Yol arkadaşım alaycı bir gülüş bırakıverdi ve
kendinden emin bir tavırla birinci katta indi.
Kısa yolculuğum
dördüncü katta sonra erdi. Asansör kapısı aralanınca, soluk
bir yeşille döşenmiş geniş bir holle karşılaştım. Tam
karşımda altın rengi büyük bir kapı duruyordu. Nereden geldiği
belli olmayan ve sürekli yaklaşan topuk sesleriyle irkildim.
Kapının açılmasıyla, topukluların sahibi karşımda belirdi.
Omuz hizasında kesilmiş ve uçları mükemmel bir biçimde dışa
kıvrılmış sarı saçları parıl parıl parlayan, muhtemelen
otuzlarının ortasında bir kadındı bu. Cildi pürüzsüzdü,
kusursuzca kırmızıya boyanmış dudaklarının arasından birer
inciye benzeyen dişleri ile gülümsüyordu. Üzerinde pembe
pötikareli, bele oturan, diz hizasında bir elbise vardı.
Elbisesinin altında düzgün bacakları ve beyaz topukluları
görünüyordu. Manikürlü elini bana uzatıp “Hoş geldiniz”
dedi. Tokalaşmasında ve lilaya kaçan lacivert gözlerinde güven
telkin eden bir şey vardı, özellikle de danışmadaki robotik
kadına kıyasla. “Beni takip edin lütfen” deyip tekrar kapıya
doğru yöneldi. Bu kadına dair her şey bana ister istemez küçükken
çok sevdiğim güzeller güzeli oyuncak bebekleri hatırlatıyordu.
Kadının ofisi diye
tahmin ettiğim, insanüstü bir biçimde düzenli olan odaya girdik.
O çalışma masasındaki yerini aldı, ben de tam karşısındaki
geniş koltuğa kaybolurcasına oturdum. İki elimle sıkıca
yapıştığım çantam ve düşük omuzlarım güvensizliğimi
açıkça gözler önüne seriyordu. “Lütfen rahat olun” diye
telkin etti beni kadın. ”Çoğu müşterimiz, özellikle de
dördüncü katı tercih edenler ilk seferinde hep çekingen
olurlar.” İlk seferinde sözleri bir kez daha kulağımı
tırmaladı. Bu hastalıklı yere bir kez daha uğrama fikri çok ama
çok uzaktı. “Öncelikle” dedi “bizden memnun kalmanız için
ne istediğinizi çok net bilmeliyiz. Bu nedenle size bazı sorular
yönelteceğim. İlk adım olarak yeni bir birey mi yaratmak
isterdiniz yoksa eski bir sevdiğinizi yeniden sizin yapmak mı?”
Dudaklarıma ister
istemez bir gülüş yayıldı. Benim çok az sayıda eski sevgilim
olduğunu, eski sevdiğim
diyebileceğim birininse hiç var olmadığını bu mükemmel kadın
nereden bilebilirdi? Bir an bile tereddüt etmeden “Yeni biri”
dedim.
“Evet” deyip
önündeki formu doldurmaya başladı. “Önce fiziksel özelliklerle
başlayalım isterseniz, dördüncü kattakilere hep daha kolay gelir
bu. Nasıl görünsün istersiniz?”
“Bilmiyorum”
dedim. “Çok önemli mi ki?”
“Siz bileceksiniz.
Ne de olsa sizin hayatınızın
aşkı
olacak bu adam.”
Durdum. Korkutucuydu
bu fikir, bunca senedir bulamadığım adamı bu dört duvar arasında
benim için üretecek
olmaları. Hafifçe titredim.
“İsterseniz
yardımcı olayım” diye devam etti kadın. “Mesela saçı ne
renk olsun, ya da gözleri? Boyu uzun mu olsun, zayıf mı? Esmer
tenli mi beyaz mı?”
Biraz düşündüm.
“Çok göze batan birini istemiyorum, çok önemi yok. Gözlerinin
renginden çok bakışlarının sıcaklığı önemli.”
“Maalesef bu
özellik paketlerimizde mevcut değil, hanımefendi.” İçimde bir
şeylerin kırıldığını, bir şeylerin çok yanlış olduğunu
hissettim.
“Şey, tamam, o
zaman kumral olsun. Bir de benden biraz uzun olsun.”
“Pekâlâ” dedi
kadın biraz daha not alarak. “Zekâsı nasıl olsun?”
“Sohbet edebilecek
kadar zeki, sevebilecek kadar aptal.”
Birkaç saniyelik
boş bakışların ardından “Tamam o zaman standart bir
modelimizin zekâsını ekliyoruz” deyip bir kutucuğa daha işaret
koydu. “Hayır” demek istedim “hayır, öyle değil. Standart
bir adam istemiyorum. Kalıplarınızı istemiyorum. Sadece aklımdan
geçenleri anlayıp değer verebilecek bir adam istiyorum.”
Bağırmak geldi içimden. Yapamadım. Yapmadım. Anlamayacağını,
anlasa da yardımcı olamayacağını her şeyden daha iyi
biliyordum.
“Karakter
özelliklerine geldik. Nasıl bir ruha sahip olsun?”
“İnce” dedim
“ince ruhlu olsun. Kırmasın, hiç kırmasın, kırılmak pahasına
da olsa. Bir de çok dinlesin, çok anlatsın. Cam gibi olsun, içini
gösteren, ışığı geçiren, özen isteyen.” Durdum. “Benim
gibi olsun yani.”
Kibarca gülümsedi.
“Anlıyorum, karakter analiziniz bizde mevcut. Size uyabilecek bir
profil yaratacağız.” Gözlerini yeniden kâğıda çevirdi. “Son
olarak, sizde herhangi bir yenilik yapmamızı ister miydiniz?
Modelimiz tarafından sevilmenize yardımcı olacak birtakım
özellikleri size de ekleyebiliriz. Kişiliğinizde hoşlanmadığınız
sivri yanlar varsa sizi ehlilleştirebilir
ya da kendinizi zayıf gördüğünüz alanlarda gelişmenize
yardımcı olabiliriz.” Gözleri bir an için beni süzdü. “Aynı
zamanda saç stilinizi değiştirmek ya da kilo vermek konusunda da
desteğimizi alabilirsiniz. Unutmayın, siz ne kadar iyi olursanız
modelimizden o ölçüde memnun kalırsınız.”
“Tüm bunlara
gerçekten ihtiyaç var mı? Ben değişmeyeceğim. Bana vereceğiniz
adam beni çok sevsin, her şeyimle, her kusurumla, hiç değişmemi
beklemeden, her anımı sevsin. Sonsuza dek sevsin.” Bir şirkette
olduğumu hatırladım. “Garanti kapsamında yok mu?” diye
ekledim kendim de ikna olmayarak.
Kadın şaşırmış
göründü. “Bunu size garanti edemem. Aslına bakarsanız, kimse
edemez. Koşulsuz ve sonsuz aşkı size kimse veremez.”
Anlık bir sessizlik
oldu.
Kadın boğazını
temizledi.
“Evet, hepsi bu
kadar, tüm formu doldurduk. Siparişiniz
yarım saat içinde hazır olacak, giriş kattan teslim
alabilirsiniz. Ödemeyi de oraya yapacaksınız. Naif Aşklar
departmanından çıkan her siparişin
4 ile 6 ay arasında ömrü vardır. Bu süre içinde gerçekleşen
herhangi bir kavga, sadakatsizlik ya da huy bozukluğu garanti
kapsamındadır. Süre dolduğunda ise tekrar gelip siparişinizi
yenileyebilir, istediğiniz doğrultuda özellikler ekleyebilir ya da
çıkarabilirsiniz. Siparişinize
iyi davranmayı ve kalbini kazanmayı ihmal etmeyin.” Bir kez daha
tokalaştık. “Tanıştığımıza memnun oldum. Görüşmek
üzere.”
Geldiğim yoldan
aşağı indim, giriş katta mekanik sesli kadının karşısındaki
sandalyelerden birine oturdum. Mekanik sesli kadın “Uzun Ömürlü
Evlilikler departmanı, 27 numara” diye seslendi. Orta boylu, soluk
tenli bir kadın koşturarak kapıya yöneldi, içeriden çıkan boş
bakışlı,
sulu gözbebekli, kısa boylu, tombul adamın koluna sarıldı. Hemen
ardından “Ergen Sevdaları, 16 numara” anonsu duyuldu. Sağımda
oturan sivilceli oğlan sallanarak kapıya yöneldi. Hastalıklı
derecede zayıf, haddinden kısa bir etek giymiş lepiska saçlı boş
bakışlı
kızın elinden tutup dışarıya sürükledi. Mekanik sesli kadın
“Gerçek Aşk Fabrikası’nı tercih ettiğiniz için teşekkür
ederiz” dedi.
Beş dakika, on
dakika, on beş dakika; bekleyişim sürdü. Onlarca boş
bakışlı sipariş
sahiplerine teslim edildi, duygusuzca uzaklaştırıldı oradan.
Nihayet “Naif Aşklar departmanı, 23 numara” anonsu duyuldu.
Midemin bulandığını hissederek ayağa kalktım. Bir adım, iki
adım. Yapamayacaktım, o bir çift boş göze bakamayacaktım,
onların O’nun gözü olduğuna inanmayacaktım. Arkamı döndüm,
ağlayarak kapıdan çıktım, kendimi arabama attım. Fabrikadan ve
siparişlerden
kilometrelerce uzaklaştığımda bile binlerce çift boş göz beni
izlemeyi sürdürdü. Olsun, mühim değildi, o bir çift gözü
bulmak için, on binlerce boş göze katlanacaktım.
Ne
olur kim olduğunu bilsem Pia'nın
Ellerini
bir tutsam ölsem
Böyle
uzak seslenmese
Ben
bir şehre geldiğim vakit
O
başka bir şehre gitmese
Otelleri
bomboş bulmasam
İçlenip
buzlu bir kadeh gibi
Buğulanıp
buğulanıp durmasam
Ne
olur sabaha karşı rıhtımda
Çocuklar
Pia'yı görseler
Bana
haber salsalar bilsem
İçimi
büsbütün yıldızlar basar
Bir
hançer gibi çıkıp giderdim
Ben
bir şehre geldiğim vakit
O
başka bir şehre gitmese
Singapur
yolunda demeseler
Bana
bunu yapmasalar yorgunum
Üstelik
parasızım pasaportsuzum
Ne
olur sabaha karşı rıhtımda
Seslendiğini
duysam Pia'nın
Sırtında
yoksul bir yağmurluk
Çocuk
gözleri büyük büyük
Üşümüş
ürpermiş soluk
Ellerini
tutabilsem Pia'nın
Ölsem
eksiksiz ölürdüm
Pia
– Atilla İlhan
17.04.2010 tarihinde yazıldı.
Tercüme edilmiş haliyle The True Love Factory adı altında Kaleidoscope* 2012 sayısında yayınlandı.
*Robert Kolej bünyesinde çıkan İngilizce edebiyat dergisi.
2 yorum:
Bu genç yaşınız rağmen aşka dair cümleleriniz müthiş;
Size hakettiğiniz aşk dolu gözlerle bakan o şanslı kişiyle
en kısa sürede bir arada olmanız dileğiyle...
Yazıp siliyorum yorumlarımı, nasıl anlatsam kendimi diye. Galiba ben yazılarınızdan bir aşk ürettim.
Yorum Gönder