"Şimdiye kadar tesadüf ettiğim insanlardan bir tanesi benim üzerimde belki en büyük tesiri yapmıştır. Aradan aylar geçtiği halde bir türlü bu tesirden kurtulamadım. Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif efendinin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor. Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi. Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı.
Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: "Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız: onların da birer kafaların, bunun içinde, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkûm birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç âlemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz.
Bu âlemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul âlemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır. Benim de Raif efendiyi daha yakından tanımam sadece bir tesadüf eseridir."
Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna
Sanıyorum ki Türk edebiyatına bundan daha güzel bir kitap gelmesi mümkün değil.
Günler akıyor. Garip şeyler oluyor. Etrafımda kötülüklere hiç layık olmayan insanlar hiç hak etmedikleri acılara mahkûm oluyor. Bazı şeyleri yalnız seyretmekle yükümlüyüz, elden hiçbir şey gelmiyor. İnsan, her geçen gün daha kayıtsız bir seyirciye dönüşüyor. Her türlü gürültü beni rahatsız ediyor. Dünyevi dertler bazen çok gülünç görünüyor. Bir tek Sabahattın Ali'nin insanı hatasızca inceleyen ve işleyen kalemi iyi geliyor. Köşede Goriot Baba, Faust ve Tutunamayanlar beni bekliyor. Belki de ben onlardan bir şey bekliyorumdur.
Kitaplardan zaten her zaman çok fazla şey bekliyorum. Okuyup bitirdiğimde dünya düzelmiş olsun istiyorum. Bu defa kendim için değil, bu sefer gerçekten başkaları için. Sabah kötü bir mesaj alınca, tekrar uyuyorum, uyanınca kötü bir rüyaya dönüşmüş olsun diye. Dönüşmüyor. Kâbus gören ben değilim, ama çok yakınlarının kâbusları da insanın içine batıyor. Silkeleyip uyandırmak istiyorum insanları, ama başaramıyorum, çünkü hayat denen rüyadan uyanmak imkansız. "Dünya bir masaldır" evet, ama inişi çıkışı var, kimi zaman öyle sert iniyor ki, yalnız dibi görüyorsun. Elimden gelen tek şey, dibe gidenlerin bakışlarını yukarı çevirmeye uğraşmak, hâlâ bir gökyüzü olduğunu hatırlatmaya çalışmak. Çünkü güneşli de olsa, kar da yağsa, bize her seferinde yeni bir şeyler getiren gökyüzü daima mevcut. Ve biz onun getirdiklerine, iyi ya da kötü, her daim mahkûmuz.
Bu şarkı kadar güzel ve zor kimi şeyler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder