"Her filmin başında ağlıyorum."
1956 senesinde Harper Lee, arkadaşlarından gelmiş geçmiş en iyi hediyelerden birini almış: Michael ve Joy Brown çiftinden zarf içinde bir çek ve bir not. "Bir sene boyunca çalışmana gerek yok. Bu sürede, her ne istiyorsan onu yaz. Mutlu Noeller." Bu cömert hediye, Harper Lee'nin yazmak için New York'a taşınması, fakat hayatta kalmak için sürekli çalışmaktan yazmaya zaman bulamaması ve bu sıkıntısını dostlarıyla paylaşması üzerine ortaya çıkmış. Ne büyük şans.
Bu inanması güç derecede şans içeren hikâye benim aklımda biraz daha farklı yer etmiş. Hediyeyi verenlerin varlıklı bir çift olduğunu bilmiyordum, Daha ziyade dostlarına destek olmak için bir araya gelmiş, dişinden tırnağından arttırarak hevesli bir yazara güç vermek için bir fon oluşturmuş kalabalık bir grup arkadaş olduğunu sanıyordum. Bana kalırsa, benim zihnimde oluşturduğum versiyon daha güzel, daha romantik. Şişkin cüzdanından bir çek çıkarıp yazan bir adam imgesindense, bir romanı doğurmak için bir araya gelmiş bir grup arkadaş imgesi çok daha yeğ. En azından benim gözümde.
Harper Lee'ye verilen hediyenin nasıl finanse edildiğini öğrendikten sonra, bu yargım daha da güçlendi. Hediyeye imzasını atan Michael Brown, bir "endüstriyel müzikal yazarı" imiş. Bildiğim kadarıyla şimdilerde pek de var olmayan bu mesleğin, endüstriyel müzik türündeki eserleri eleştirmek ile bir ilgisi yok. 1950'lerde elemanlarını daha verimli çalıştırmak isteyen ve şirkete duydukları aidiyeti güçlendirmek isteyen büyük Amerikan firmaları, şirket müzikalleri organize etmeye başlamış. Şirket çalışanlarının oynadığı bu müzikaller bazen bir müsamere misali tek gece sahnelenir, bazense şirketin farklı merkezlerini ve senelik toplantılarını bir turne misali gezermiş. Şimdilerde pek uygulanmayan bu tuhaf kapitalist sanatla ilgili bir belgesel bile yapılmış 2018 yılında.*
Bir yazarın, yakın tarihe damga vuran romanlardan birini yazabilmesi için sergilenmesi gereken ne gülünç bir piyes, her anlamda. Yetişkin olmak, çoğu zaman hayallerin yetmediğini ve yetenek dediğimiz ufak şeyin ne kadar önemsiz olduğunu hatırlatıyor insana. Güzellik dediğimiz her şeyin arkasından çıkan ayrıcalıklar, incelikli olduğunu tasavvur ettiğimiz herkesin hikâyesinde beliren hatalar, kabalıklar ve hatta kötülükler ne kadar yorucu. Tüm bunlar kalp kırıyor, umutları büküveriyor insanın içinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder