Bugün gündüz vakti vizeye çalışmak yerine çiziktirdiğim, ve yarın muhtemelen bu saatlerde bu kararımdan ötürü büyük pişmanlık duyacağım yazıdır.
Sevgilere etiket koymak isteyenleri oldum olası anlayamadım. Kimi hisler kelimeler üzeri olamaz mı, kimi sevgiler etrafını çizgilerle çevirmeyi imkansızlaştıracak kadar kuvvetli yaşanamaz mı? Benzerleriyle aynı ismi alamayacak kadar kendine özgü duygular vardır; üstelik eski bir kitabın arasında birden bulunan kurumuş çiçek gibi beklenmedik yerden çıkarlar, biz ömrümüzün sayfalarını çevirirken kenarda elle çizilmiş birer süs gibi kibar ve muntazam dururlar. Kimi zaman bir sevgiliye, az tanısak da çok sevdiğimiz bir ahbaba, okurken gözlerimizin nemlendiği bir kitaba, yahut şehrin sıradan bir sokağına duyulabilen ve dünyayı ferah nefeslerle bezeyen hislerdir bunlar.
İsmine basitçe arkadaşlık dediğimiz şey ise esas ev sahibidir bu yeryüzü ötesi sevgilerin. Teessüfe uğrama pahasına da olsa ömrüm boyu arkadaşlığın en yüce insan ilişkisi olduğunu sayıkladım durdum, en kuvvetli olmadığı zamanlarda bile en yüce his. Zira tüm diğer bağlar kimi zorunluluklarla beraber gelir; örneğin aile sevgisi ne denli içten gelse de kopması imkansız bir kan bağının etrafına örülmeye mahkumdur. Aşk ise bedenin güdümündedir daha ziyade, ruhun inceliklerini unutup vahşileştiği vakitlere bile rastlanır. Oysa arkadaşlık, sevmenin saf haline teğet geçebilen tek his gibi, birini bedeninden bağımsızca, adeta tanrısal bir şefkat, hayranlık ve bağlılıkla sahiplenmenin tek yolu olarak gözüktü bana daima. İnsanlığımızı en güzel haliyle yaşatan, hatta bizi kutsallaştıran tek his. Ömrümce arkadaşlarıma aşkla bağlandım, güzel anılarımı onlara bağladım, kalbimi kopmaz iplerle onlara teyelledim. Sebepsizce ve vakitsizce hediyeler hazırladım onlara, el yazımı unutmasınlar diye notlar bıraktım, onların yazılarını kokulu mektup kutularında sakladım, fotoğraflara bakıp gülüşlerimizi sevdim. Çok iyi ettim, kalbimden memnunum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder