Nefes bile alınmıyor bazen
Bu ömür öyle kalabalık
Böyle yazdım defterime geçenlerde. Hayat hızla akıyor, sürekli bir yerlere yetişme derdi yine. Zor nefes alıyorum, ama olabildiğince ferah kılmaya çalışıyorum o nefesleri. Pazar kahvaltıları ediyoruz, filmler izliyoruz evde. Aşk Tesadüfleri Sever'e bir "Eh" verip Başka Dilde Aşk'ı çok sevdik ailece. Galiba yaş büyüdükçe aileyle güzel bir şeyler yapmak bir farklı keyif veriyor insana. Bir de ne olursa olsun babana sığınabilmek, annenin kucağına kedi gibi yatabilmek büyük bir şans aslında. Ömürlerimizi uzun ve beraber kıl lütfen, eğer yukarıdaysan gerçekten.
Güzel kitaplarım var elimde. Yüzyıllık Yalnızlık beni büyüledi, hafta bitmeden bitireceğim muhtemelen. Yavaş okuduğum Beloved ve Goriot Baba da var, eninde sonunda bitireceğim. Önümüzdeki hafta da Murakami ile başladığım yazı yine Murakami ile kapatmak arzusuyla "Hard Boiled Wonderland and the End of the World" adlı romanını okuyacağım. Doğum günümde hediye gelmişti de bir türlü fırsat bulamamıştım okumaya. Yaşanan bazı şeyler gibi kitaplar da bazen yalnızca okunma sırasını bekliyor.
Pek de tadı tuzu olmayan dersanemin en renkli siması edebiyat öğretmenime de değinmiş olalım yeri gelmişken. Ezberden şiirler okuyan, "Şiir incelemesi olur mu hiç? Ameliyat edilir mi şiir? Cinayet bu!" diyen, Divan edebiyatına gönül vermiş, bir yandan da Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Ali, Oğuz Atay ve Yusuf Atılgan'ı büyük Türk romancıları olarak art arda sıralayıp beni mutlu eden bir öğretmene sahip olmak bir şans belki de bu öğütücü düzende. Sisteme yenilmemiş, düzende yok olmamış öğretmenlerin olduğunu bilmek güzel. Bende öğretme yetisi yok ne yazık ki, ama olsaydı isterdim ilham verici bir öğretmen olmayı.
Kitap demişken, Beyoğlu Sahaf Festivali başlıyormuş, içim pırpır. Cumartesi günü blog iki yaşına girmiş olacak. Ufak bir sembolik kutlama yapmak var aklımda kendi kendime. Önce Galata'da aylardır gözüme kestirdiğim blog kafeye gitmek, sonra sahaflarda dolaşıp elimdeki kitap listesini, bir iki tane de aklımda olmayan ama karşıma çıkan ve beni anında aşık eden kitapları satın almak. Ya da tam tersi sırayla, bilemiyorum. Bir kahve içmek, sıcaklar tükenmeden İstiklal'i bir kez daha yürümek, nicedir bastıramadığımız fotoğrafları bastırıp Prag'ta, Viyana'da ve Budapeşte'de neler çekmişim görmek. Ben ve blog bu kadarcık ödülü hak ettik sanırım. Merak etme Çiçek Dürbünü, seninki güzel bir doğum günü olacak.
Edebiyat kadar olmasa da müzikte de bir şans veriyorum kendime. Dinleyici olmak yetmiyor kimi zaman, ben de biraz da okul vesilesiyle yeni bir enstrümana başlıyorum. Bu ay bitmeden bas gitarda ilk notalarımı tıngırdatıyor olacağım bir aksilik çıkmazsa. Heyecanım büyük. Benim için çok yeni bir şey, beni canlı tutacak bir şey bana kalırsa. Umarım başarabilirim ve yeni bir uğraşım olur üniversite yıllarında. Ah bir gelse o yıllar artık.
Dinleyicilikte de tam da mevsime uygun şeyleri bulduğuma inanıyorum. Hüzünlü şeyler dinlemek geçmiyor içimden, eskilerden de bıktım biraz. Bolca Kesmeşeker, Büyük Ev Ablukada ve Ceylan Ertem havasındayım şimdilerde. Az bilinen ama bana kalırsa çok gelecek vaat eden notaları var bence bu insanların. İstedim ki siz de mutlu olun, huyum olmamasına rağmen bir ufak dinleme listesi hazırladım size bu mevsim için:
Ütopyalar Güzeldir - Ceylan Ertem (http://fizy.com/#s/1tro2n) Yazının ve aklımın esas şarkısı bugünlerde.
Ne Zaman Gitti Tren? - Kesmeşeker (http://fizy.com/#s/1ahul9)
Tek Kişiyim Ben Hala - Kesmeşeker (http://fizy.com/#s/1ahulf)
En Çok Seni - Kesmeşeker (http://fizy.com/#s/1ajb03) Diyor ki "Zaman aralığını süpürmeyi unutma ben yokken."
Evren Bozması - Büyük Ev Ablukada (http://fizy.com/#s/1uith2)
En Güzel Yerinde Evin - Büyük Ev Ablukada (http://fizy.com/#s/1sgucv)
Havadar - Büyük Ev Ablukada (http://fizy.com/#s/1u5tsq)
Yormuyor beni bu şarkılar. Mutlu ediyor, hafif tutuyor, belki sabır veriyor ciddiyetsiz tavrıyla. Mevsime uygun, hafif rüzgarlı, sıcağa hâlâ yakın ve gülümseme uyandıran.
Bir de söz vermiştim ya yağmuru seveceğim diye, şansım yaver gitti galiba ve şunu buldum: http://www.rainymood.com/ Biraz kahve eşliğinde günde birkaç dakika bunu dinlemek gerçekten de her şeyin yolunda olduğunu hissettiriyor insana.
Ya evet, her şey yolunda. Gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorum bunu. Yollardan geçiyor insan, geçtikçe de öğreniyor hep söylediğim üzere. Güvenebilmenin değerini anlıyor. Öğütlerden daha önemlisi içimizden geçenler her zaman. Bizi rahat hissettirecek ne varsa onu yapabilmek bir cesaret ve emek işi, ama başardığında da mutlu ve huzurlu oluyorsun, benim gibi. Bazen ne olursa olsun, kurduğun bağ çoğu şeyden güçlü olabiliyor. Ve sen o bağı yitirmek istemiyorsun. Önemli olan da "sonunda" ne olduğu galiba. Sonunda kurduğun bağın galip gelmesi. Nefeslerin nihayet ferah olması. Karşılıklı arınmak. Zamanı döndürebilmiş kadar olmak ve "Selam" diyebilmek tekrar. Farkında olmadan müşahit ettiğim okurlarıma ufak bir açıklama niteliğinde olsun bu paragraf.
İçinizden geçen hiçbir şeyi başkalarının fikri için bastırmayın ve mutlu olun bu Eylül.
"Dışarıda ağaçların yapraklarını oynatarak esen bir sonbahar rüzgarı, bu ölüme mahkûm yaprakları henüz koparamıyordu. Bu minimini yeşil mevcudiyetler bile içlerinde bu kadar kuvvetli bir mücadele ve mukavemet kabiliyeti taşırlarken, kendisinin karanlık düşüncelere dalması doğru olamazdı."
Sabahattin Ali - Kuyucaklı Yusuf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder