"Biz hiç yorulmadık, biz hiç yenilmedik desem yalan
Oyuna devam
Biz hiç kaybolmadık, biz hiç kaybetmedik desem yalan
Oyuna devam."
İyi ki Ortaçgil var.
İyi ki sevdiğim insanlar var. İyi ki çekiyoruz birbirimizin her halini. Saçma sapan tepkileri, aptal şakaları, şaşırtıcı bir yerde gelen dizeleri, anlık kızışları, hemen ardından gelen gülüşleri iyi ki seviyoruz. İyi ki birbirimize "Ama ben varım hâlâ" diyebiliyoruz.
Böyle insanlarla her şey öyle güzel ki. Vapur yolculukları kısacık gelir insana, bir uyduruk deniz bisikletine binmek dünyanın en zevkli işi haline gelir. Alelade bir yemek, tepemizde bize saldıran martılar da olsa bir ziyafet olur. Bu yaz bitmeden koca bir ziyafet çekeceğim onlara. Çünkü seviyorum bazen o uzun sofrada otururken bir Ferzan filmini içimde hissetmeyi.
Sonra bana Ferzan filmleri alan o kız, o iyi ki var. Bana verdiği "onun kadar mavi olmasa da bana şans getirecek" kuşu yine götürüyorum boynumda uzak diyarlara. Onu ihmal mi ediyorum acaba, hep suçlu hissediyorum, ama telafi edeceğim. Ve dostluk öyle bir şeydir ki, zamandan bağımsızdır. Aylardan sonra hiç ayrılmamış gibi devam edersin her şeye.
Harika dostluk böyle bir şey. Hiçbir dostluğun kusursuz olmayacağını bilerek gelir kusursuz dostlar. Kusursuz aşk da öyle. Sonsuz mutluluk yok mesela, ama sen istersen yaratırsın mutlu olmayı bilerek. En ufak şeyde mutluluğunu başına yıkılmış sanıyorsan, sen kimseyi mutlu edemezsin, kendini de. Unutmayı, affetmeyi, vazgeçmeyi, alışmayı, gereksizleri ayıklamayı, yenilere yer açmayı, eskileri anımsamayı, anımsamayı abartmamayı bilmektir hayat. Zira bilmiyorsan, hemen öğren bunları, kendini ancak öyle kurtarırsın.
"Bir sabah uyandım her şey değişti" diyenler yalan söyler, çünkü hiçbir şey anında değişmez. Her değişimin ardında, bazen sinsice, bazen şükür ettirecek bir tavırla yatar zaman. Her şey, ama her şey değişiyor. Hâlâ alışmadıysan alış artık bu değişmelere, onlardan korkma. Mesela sırf dostunun sohbetleri değişti diye korkma, eskiye çakılı kalma, belki bu yeni sohbetler besleyecek sizi. Sırf onun için midende kelebekler uçmuyor diye aşkın bitti sanma mesela. Belki artık değişmiştir o hisler, ama olumlu yönde, belki artık eskisinden derin seviyorsundur mesela. Başından ufacık bir olay geçtiğinde koşup ona anlatmayı diliyorsan hâlâ, sen hâla onu seviyorsun zaten, hem de öyle çabucak bitmeyecek bir cinsten. Bak değişmeyecek demiyorum, kolay tükenmeyecek sadece.
Ama "Bir sabah uyandım, değiştiğimi anladım" diyenler doğru söylerler. Uyanırsın, her şey yine değişim içindedir, ama sen görmeyi reddetmişsindir. Ufacık bir şey olur, anlarsın. Hiçbir şey birden değişmez, ama her şeyin değiştiğini bir anda fark edebilirsin. O sabah neşeli bir şarkı açarsın, nicedir kullanmadığın tozlu fincanı siler kahveni onda yaparsın, kullanmaya hiç fırsat bulamadığın hasır şapkanı takar çıkarsın evden, o her zamanki vapurla bu sefer değişik bir istikamette yol alırsın yeni semtlere ve kendi içine doğru. Çünkü değişmişsindir ve bu farkındalık seni bulutlardan da hafif hissettirir. Varolmanın dayanılmaz hafifliği de der buna üstad.
Öyle çok şey borçluyum ki hayata, ona kızmaya, köşeye çekilip gerisinde kalmaya hakkım yok. Sırf yaz akşamlarında güneşin batışı için bile açık havada nefes almaya değer hayat. En azından ben böyle diyorum. Çünkü hep severek yaşıyorum ben. Neyi ya da kimi sevdiğin değil önemli olan, bazen balkondaki tombul bir tırtıl bile olabilir sevgi duyduğun şey. Sevmeden yaşanmaz ki.
Mesela ben kendimi suyun akışına bıraktım. Artık sen de kendini kurtar. Bırak her şeye su karar versin. Benim gibi yap, Orta Avrupa bavuluna bir iki bluz, bir parfüm, birkaç kitap ve bolca rengin yanısıra biraz da umut koy.
Yarın bu saatlerde yıldızlı Prag göğünün altında olacağım ben. Şu anlattıklarımı anlayanlarla aynı yıldızı tutmak isterim bir gün. Yanıma Kafka'dan Dava'yı aldım, bir de Perihan Mağden'den Biz Kimden Kaçıyorduk Anne'yi, gerekirse hafifletsin diye bazı şeyleri. Bavulu ağırlaştıran bir kitap ruhunu hafifletebilir.
Ah bir de, Moleskine kaybolmuş ismini buldu sonunda: Franz. Herhalde hangi yazardan geldiğini açıklamama gerek yok.
İyi ki Ortaçgil var demiş miydim?
1 yorum:
Yorum Gönder