"Bütün kabahat senin şu edebiyatında Vanya! Tavan arasına kadar çıkardı seni, mezara kadar da indirecek!"
Dostoyevski - Ezilenler
28 Mayıs 2011 Cumartesi
26 Mayıs 2011 Perşembe
Bir bahar akşamı rastladım size.
Dün vapurda Hamlet'i bitirdim. Açık havada oturuyordum, tek başıma.
Yalnız yolculukları seviyorum, en çok da yalnız vapur yolculuklarını.
İnsan, bu hayatın yalnız bir yolculuk olduğunu hatırlamak için zaman zaman yalnız başına yolculuk yapmalı.
Üstelik dünyada ve yaşamda, ılık bir İstanbul Mayıs akşamüstünden daha güzel çok az şey vardır.
Hamlet'e gelince, karakter derinliği açısından Shakespeare'in en iyi oyunu bence. Ama Macbeth kalbimde ayrı bir yerdedir ve bugüne dek okuduğum en iyi Shakespeare eseridir.
Kitap demişken, beni şuradan takip etsenize. Kitap alışverişi yaparız hem, ben sizin listenize bakar yeni kitaplar öğrenirim. Ben de fena değilim hani, bir iki okunacak kitap isterseniz diye.
Bir de ev sessizken şu şarkıyı dinlemeyi çok seviyorum. Büyülü gibi.
Yalnız yolculukları seviyorum, en çok da yalnız vapur yolculuklarını.
İnsan, bu hayatın yalnız bir yolculuk olduğunu hatırlamak için zaman zaman yalnız başına yolculuk yapmalı.
Üstelik dünyada ve yaşamda, ılık bir İstanbul Mayıs akşamüstünden daha güzel çok az şey vardır.
Hamlet'e gelince, karakter derinliği açısından Shakespeare'in en iyi oyunu bence. Ama Macbeth kalbimde ayrı bir yerdedir ve bugüne dek okuduğum en iyi Shakespeare eseridir.
Kitap demişken, beni şuradan takip etsenize. Kitap alışverişi yaparız hem, ben sizin listenize bakar yeni kitaplar öğrenirim. Ben de fena değilim hani, bir iki okunacak kitap isterseniz diye.
Bir de ev sessizken şu şarkıyı dinlemeyi çok seviyorum. Büyülü gibi.
21 Mayıs 2011 Cumartesi
Mayıs sıkıntısı.
Biriniz aklıma sahip çıkabilir mi?
Lütfen lütfen lütfen hava güzelleşsin. Nolursun.
Nolursun. Belki her şey düzelir o zaman.
Düzelir mi her şey?
Düzelmesi şart.
Belki de bir iki gün boş zaman bile bana yaramıyordur.
Ne zaman kendimle kalsam hengâme çıkıyor/çıkarıyorum doktor bey.
Kedi olmak hâlâ kariyer planlarımda ilk sırada.
Lütfen lütfen lütfen hava güzelleşsin. Nolursun.
Nolursun. Belki her şey düzelir o zaman.
Düzelir mi her şey?
Düzelmesi şart.
Belki de bir iki gün boş zaman bile bana yaramıyordur.
Ne zaman kendimle kalsam hengâme çıkıyor/çıkarıyorum doktor bey.
Kedi olmak hâlâ kariyer planlarımda ilk sırada.
19 Mayıs 2011 Perşembe
Yazar burada kendiyle konuşmak istemiş.
Neden kendim ve sizin için anlamlı bir şeyler yazamadığımı nicedir merak ediyordum. Siyah defterimde ifade edivermişim birden bu öğlen.
"Şimdilerde yazmaya hazır hissetmiyorum. Sanki mevcut birikimimi kullandım, kalemi elime aldığımda tekrara düşeceğim.
Üretebilmek, daha doğrusu anlamlı üretebilmek için zaman ve tecrübeye ihtiyacım var. Bu tecrübe hayattan ve kitaplardan gelecek. Artık boş şeyler okuyup yazmak istemiyorum. Yeni, daha doğrusu benim için yeni düşünceleri keşfetmek istiyorum, yeni biri olmak. Çünkü 18 yaşında bir insan düşüncelerinin ve öğrenmenin doruğunda olmalı bana kalırsa. Okulda anlatılanları öğrenmek değil, yeni dünyalar açan fikirleri öğrenmek.
Vaktimi anlamlı kitaplara adamak istiyorum, bu anlamın mürekkebimden dökülmesini umuyorum."
Üstelik doğum günümde hediye gelen siyah harika Moleskine deftere neden dokunmadığımı da nihayet kendime itiraf ettim bugün. Alelade bir şeyler için değil, bir romana başlamak için saklıyormuşum onu. Üstelik başucumdaki rafta duruyor, hazır olur olmaz uzanacağım ona. Angie ve Rory'e teşekkür etmem gerek bunun için.
Nicedir yazıların sonuna şarkı koymuyorum, blog eksikli gibi. Aklımdaki şarkıyı paylaşma vaktidir. Dinleyebileceğiniz en huzurlu Mayıslık şarkılardan biri. Şarkının ismi fizy'e gidiyor üstelik:
"Mehtap çıkmış, düşer yastığıma
Kanımca her şey boşuna."
8 Mayıs 2011 Pazar
"Okyanus gibi bir yalnızlık."
Edebiyat öğretmenimin tavsiyesi üzerine Tezer Özlü'nün bir kitabını okudum. İsmi Yaşamın Ucuna Yolculuk. Bilmiyorum bir daha okur muyum. Korkutucu derecede karamsardı.
Bunca yıldır mutsuz kitaplar okurum, ona rağmen bilmezdim bir insanın bu kadar psikolojik çöküntü içinde olabileceğini.
Asıl korkutucu olan da o satırları yazan insanı kimi zaman anlayabiliyor olmak.
Canı sıkkın birini toptan çökertebilir rahatlıkla. Riskli.
"Sen tüm kentten daha yalnızdın. Okyanus gibi bir yalnızlık."
"Ve bana geceler yetmiyor. Günler yetmiyor. İnsan olmak yetmiyor."
"O an, söyleyebileceğim kadarını söylemeye karar veriyorum. Yazmaya. Bağırmak, haykırmak için başka olanak yok. İşte bağırıyorum. Ve beni duyan gene benim."
"Sen düşüncelerle yaşıyorsun, diğerleri gerçeklerle."
Bunca yıldır mutsuz kitaplar okurum, ona rağmen bilmezdim bir insanın bu kadar psikolojik çöküntü içinde olabileceğini.
Asıl korkutucu olan da o satırları yazan insanı kimi zaman anlayabiliyor olmak.
Canı sıkkın birini toptan çökertebilir rahatlıkla. Riskli.
"Sen tüm kentten daha yalnızdın. Okyanus gibi bir yalnızlık."
"Ve bana geceler yetmiyor. Günler yetmiyor. İnsan olmak yetmiyor."
"O an, söyleyebileceğim kadarını söylemeye karar veriyorum. Yazmaya. Bağırmak, haykırmak için başka olanak yok. İşte bağırıyorum. Ve beni duyan gene benim."
"Sen düşüncelerle yaşıyorsun, diğerleri gerçeklerle."
3 Mayıs 2011 Salı
Kaybedenler Kulübü.
Bu film olmuş.
Öyle çok büyük bir şey bekleyenler izlemesin. Büyük bir amacı yok filmin, büyük bir hikayesi de.Güzel şarap gibi sadece. İçmesi keyifli, biraz aptallaştırıyor, bitince de damakta güzel bi tat bırakıyor.
İzleyin, dinleyin, tadın bu filmi. Bayılıyorum güzel insan sesi duymaya. Nejat İşler ve Yiğit Özşener. Sırf bu adamların sesi için bile izlenebilir. Bir de Serra Yılmaz için.
Galiba en çok da Kadıköy için.
"Kim abi bu Erol Egemen?"
1 Mayıs 2011 Pazar
"Cemrenin suya düştüğü geceydi."
Küçükken sizin de masal kasetleriniz var mıydı?
Fermi hatırlattı bana, ben de aradım, fizy'den Küçük Kara Balık'ı buldum.
Aynısı, tıpkı çocukluğumdaki kasetteki ses. Aynı masal. Dinlemeye başladım.
Küçükken hep dinlerdim Behrengi'nin masallarını. Küçük Kara Balık ve Bir Şeftali Bin Şeftali. Küçük Kara Balık'ın kitabı da vardı, kırmızı dudaklı, çok güzel balık çizimleri vardı içinde.
Sonunda hep ağlardım. En sevdiğim masaldı.
Prensler kraliçeler yok, zengin olan kız yok, saraylar yok, hizmetçiler yok.
Sadece balıklar, hepsinden bir farklı balık, uçsuz bucaksız deniz.
Hâlâ en sevdiğim masal. Yine dinledim, yine ağladım.
Küçük Kara Balık'a olanlara dayanamazdım, yine dayanamadım. Küçük Kırmızı Balık umut verirdi bana yine de. Biliyorum hiçbir şey değişmedi.
Hayat aynı. Dünya aynı. Masal bir ayna.
Behrengi 29 yaşında Aras Nehri'nde ölü bulundu. Boğuldu dediler. İranlıydı, Şah'a karşı yazıyordu. Şimdilerde anlıyorum, oldukça da komünistmiş yazdıkları. Öldürdüler onu.
Çemberimde Gül Oya'da Yurdanur okulunda okutuyordu bu kitabı. Yakıyorlardı hepsini bahçede. Yurdanur ağlıyordu. Çünkü saf ve doğruyu anlatanı hep yakarlar, gerek kitap, gerek insan.
Ne komiktir hayatı en güzel anlatanların "çocuk kitabı" adı altında olması. Belki de en doğrusu budur.
Çünkü çocuklukta yerleşen duygular hiç yok olmaz.
Eğer bütün çocuklar bu masala ağlayarak ve çiçek dürbünlerine bakarak büyüselerdi, dünya çok daha güzel bir yer olurdu.
"Her an ölümle yüz yüze kalabilirim. Ama yaşayabildiğim sürece ölümü karşılamaya gitmem gerekmez. Bir gün ister istemez ölümle karşılaşacağım; bu önemli değil. Önemli olan benim yaşamamın veya ölümümün başkalarını nasıl etkileyeceği."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)