29 Nisan 2010 Perşembe

Müzikal.

Müzikalleri çok severim
Bu aralar Glee'ye bulaştım, o da oldukça şirin ve eğlenceli
Ama ben
EN ÇOK Grease'i severim.
Hair'den de çok hatta.

Sesim de ortalamadır, ama müzikal fırsatı bulursam hiç utanmadan atlayıp rol alacağım.
Keşke hayat da müzikal olsa, her duygumuzu uyumlu şarkılarımızla anlatsak, herkes bizi dinlese.
Ne güzel olurdu değil mi?

"You better shape up
'Cause I need a man
And my heart is set on you"


You're The One That I Want - John Travolta & Olivia Newton John

25 Nisan 2010 Pazar

Huzme.


Güneş pencereden içeri bir huzme halende ışıyarak süzülür ya, işte ben ona aşığım.
Bir bedende vücut bulursa derhal kendisiyle evleneceğim.

23 Nisan 2010 Cuma

Çocuk.


Resmi kaynaklara göre henüz reşit olmasam da
Bugünün 23 Nisan olduğunu ancak öğlen fark etmem
Hayat kitabının çocukluk bölümünün geri dönülemez bir biçimde kapandığını gösteriyor.

Holden hani çavdar tarlasında yakalayacaktın bizi?

18 Nisan 2010 Pazar

Adım almaca.

Bir adım sen
Bir adım ben
Şimdi sen
Sonra yine ben

Böyle kalsak uzağız
Yaklaşsak oyun bitecek
Sen iyisi mi birkaç adım daha at
Ellerimiz uzanacak kadar
Öyle duralım
Yorulup vazgeçene dek.

M.

16 Nisan 2010 Cuma

Kırık kalpler galerisi.


İnsanlar gider, eşyalar kalır, hatırlattıkları kalır.
Eski sevgililerden kalan eşyaların ve hikayelerinin biriktirildiği bir müze projesi bu.
Museum of Broken Relationships. Aşktan Geriye Kalanlar.
Sevgililer Günü zamanında İstinye Park'ta da sergisi açılmıştı, duruyor mu bilmiyorum.
Kesinlikle enteresan.

"Open me up and you will see
I am a gallery of broken hearts
I am beyond repair, let me be
And give me back my broken parts"

Be OK - Ingrid Michealson

15 Nisan 2010 Perşembe

Bir Yaz Gecesi Rüyası.



Pink Martini'yi ne zaman dinletsem hissettiğim şu:
Bir yaz akşamı
Yemeğe çıkmışız
Masamız denizi görüyor
Güneş batmaya hazırlanıyor
Askılı ve çiçekli bir elbise giymişim
Rüzgar hafif hafif esiyor
Masadaki herkes gülüyor

Ferzan'ın sofraları kadar olmasa da, benim ideal sofram bu sanırım.
Müzik dediğin de böyle olmalı işte. Yemek gibi. Lezzetli ve doyurucu.

"There's a place that nobody knows
There's a packing up of a summer clothes
In the lazy days of my mind
You've always been my Clementine."


Clementine - Pink Martini

12 Nisan 2010 Pazartesi

Son. Başlangıç.

Gidilen yer güzel olsa bile, ayrılıklar daima zordur.
İnsan yine anılarına ağlar aslında.
Çünkü yeni insanlar gelecek, yeni olaylar yaşanacak, hiçbir şey boş kalmayacaktır.
Ama gelenler mükemmel de olsa, her insan ve her olay öyle eşsizdir ki, asla tekrarlanamaz.

Cumartesi akşamı hepimiz çok ağladık.
Niye?
Mezun edeceğimiz o çok sevdiğimiz insanlara.
Aslında sadece onlara değil, zaten mutlu olacaklar hepsi, belki az da olsa görüşeceğiz.
Asıl ağladığımız, yeniden yaşayamayacağımız o güzel anlar.
Ve bir gün, çok da uzak olmayan bir gün, bizim de gideceğimiz gerçeği.

Ne var ki, hayat akıyor, durdurmak imkansız.
Durmasın da zaten.
Gitmeler hep olacak, gitmelerden vazgeçilemez.
Mühim olan, bir okuldan, bir şehirden, hatta bir hayattan giderken hoş bir ses bırakmak ardımızda.
Siz gidiyorsunuz diye ardınızdan koca bir tiyatro salonu ağlıyorsa, bu başarıdır.
Bu mutluluktur.
Bu sevilmektir.

Kendinizi bu kadar sevdirdiniz, ne mutlu size.
Sizi tanıdık, ne mutlu bize.
Yolunuz uzun ve açık olsun.

"And in the end
The love you take
Is equal to
The love you make"

The End - The Beatles

5 Nisan 2010 Pazartesi

Sessiz eller.


Ne çok seviyorum Teoman'ı. Özellikle de az bilinen, sakin, naif şarkılarını. 
Bunu Ortaçgil'den de bir dinleyin.

"Kimin kimin bu sessiz eller,
Mor halkalı yaralı gözler,
Kıyılarıma vuran sen misin?
Kimin kimin bu kör gözler,
Bu varışsız yalan sözler,
Adını unutan sen misin?"

Sessiz Eller - Teoman