17 Şubat 2010 Çarşamba

"This is a story of boy meets girl. But you should know up front, this is not a love story."

Biraz geç kalmıştım, nihayet seyrettim 500 Days of Summer'ı.
Her şeyiyle tam anlamıyla dünyanın en tatlı filmiydi.
Ikea'da gezmeleri,
Yıllıkta Belle and Sebastian yazması,
Sid ve Nancy göndermesi,
Ringo Starr sohbeti,
Summer'ın kıyafetleri,
HER ŞEY.

Daha da güzeli, değindiği noktaydı bence. Aşk filmiydi, ama gerçekçiydi.
Evet, bazen insanlara gereğinden fazla anlam yükleyebiliriz.
Evet, "o" zannettiğimiz insan çoğu zaman aslında "o" değildir.
Evet, bir sabah yataktan kalkıp birine ait hissedebiliriz.
Evet, kader ve tesadüf vardır.
Ama tek başına yeterli değildir.

500 Days of Summer izleyelim, izletelim.

Summer: I love the Smiths.
Tom: Sorry?
Summer: I said I love the Smiths. You... You have good taste in music.
Tom: You... like the Smiths?
Summer: To die by your side, such a heavenly way to die. I love em.
Tom: Holy shit.

Hiç yorum yok: