Hastayım, evdeyim, saatlerdir aynı metrekarenin içindeyim. Her şey altüst. Kitap okuyorum.
Temmuz 23'ün yanına yalnız iki kelime yazılmıştı: 'Onu seviyorum.' Buna da inanmadı. "Yalan! Beni sevseydin o günün 23 temmuz olduğunu bilmezdin."
Aylak Adam - Yusuf Atılgan
15 Mart 2011 Salı
10 Mart 2011 Perşembe
'Her yer beyaz' ile 'her şey temiz' bir değil.
"Sana öykü yazdıran adamı hayatında istersin.
Roman yazdıran adamı seversin.
Şiir yazdırana aşık olursun."
Bense bugünlerde bloga yazamıyorum nedense. Küçük siyah bir defterim var, ona yukarıdaki gibi bir şeyler çiziktiriyorum. Hep yeni öykü fikirleri, her şey hep geleceğe dönük. Hep bir plan işte, hep bir umut. Hep kafandakilerin tamamını hayata geçirebilecekmişsin gibi yaşamak.
Yaptığın nedir ki? Ya önceki senden kaçış, ya o seni özleyiş, ya da gelecekteki sene umutlar yükleyiş.
Bugünkü senden hiç eser yok. Sanki her şeyi yaşayan o değilmiş gibi.
Şu koskocoman carpe diem zırvası değil bahsettiğim. "Anı yaşa" demiyorum, çünkü bu söz duyulduğunda herkes aklını bir yana bırakıp içgüdüleriyle hareket etmeyi anlıyor nedense. Hayır kesinlikle değil. Peki neyi kast ediyorum? Onu da bilmiyorum ya.
Dünü, bugünü ve yarını karıştırıp yaşamak lazım galiba. O da olmuyor işte, hep bir "dozunda yaşama" derdi. Sıkıntı geldi ölçülü yaşamaktan; ama ne yaparsın, ölçüsüz olmayı da sevmem ben.
Sorularım var, cevaplayamıyorum demek isterdim; ama sorularımın bile ne olduğu belirsiz bugünlerde. Ne yalnızlık ne mutsuzluk ne sevgisizlik ne başarısızlık ne umutsuzluk. Hiçbiri değil. Ama bir yer boş gibi, bir şey yok gibi.
Önümde bir çuval kil var, hem şekil vermek istiyorum hem de kirletmekten korkuyorum ellerimi. Üstelik dokunsam da kile sanki bir işe yaramayacak, çünkü hangi şekli yapacağımı bilmiyorum.
Çuvalın başında biraz beklemek mi gerekir acaba? Ya donarsa ben cevabı bilene kadar?
Belli ki cevaplar kimsede yok. Bari birisi soruyu söylesin. Çünkü ben hangi cümlenin sonunda olduğu bilinmeyen koca bir soru işaretiyle yaşıyorum nicedir.
Roman yazdıran adamı seversin.
Şiir yazdırana aşık olursun."
Bense bugünlerde bloga yazamıyorum nedense. Küçük siyah bir defterim var, ona yukarıdaki gibi bir şeyler çiziktiriyorum. Hep yeni öykü fikirleri, her şey hep geleceğe dönük. Hep bir plan işte, hep bir umut. Hep kafandakilerin tamamını hayata geçirebilecekmişsin gibi yaşamak.
Yaptığın nedir ki? Ya önceki senden kaçış, ya o seni özleyiş, ya da gelecekteki sene umutlar yükleyiş.
Bugünkü senden hiç eser yok. Sanki her şeyi yaşayan o değilmiş gibi.
Şu koskocoman carpe diem zırvası değil bahsettiğim. "Anı yaşa" demiyorum, çünkü bu söz duyulduğunda herkes aklını bir yana bırakıp içgüdüleriyle hareket etmeyi anlıyor nedense. Hayır kesinlikle değil. Peki neyi kast ediyorum? Onu da bilmiyorum ya.
Dünü, bugünü ve yarını karıştırıp yaşamak lazım galiba. O da olmuyor işte, hep bir "dozunda yaşama" derdi. Sıkıntı geldi ölçülü yaşamaktan; ama ne yaparsın, ölçüsüz olmayı da sevmem ben.
Sorularım var, cevaplayamıyorum demek isterdim; ama sorularımın bile ne olduğu belirsiz bugünlerde. Ne yalnızlık ne mutsuzluk ne sevgisizlik ne başarısızlık ne umutsuzluk. Hiçbiri değil. Ama bir yer boş gibi, bir şey yok gibi.
Önümde bir çuval kil var, hem şekil vermek istiyorum hem de kirletmekten korkuyorum ellerimi. Üstelik dokunsam da kile sanki bir işe yaramayacak, çünkü hangi şekli yapacağımı bilmiyorum.
Çuvalın başında biraz beklemek mi gerekir acaba? Ya donarsa ben cevabı bilene kadar?
Belli ki cevaplar kimsede yok. Bari birisi soruyu söylesin. Çünkü ben hangi cümlenin sonunda olduğu bilinmeyen koca bir soru işaretiyle yaşıyorum nicedir.
3 Mart 2011 Perşembe
Beni anlatmaya hangi dil yetecekse onu öğrenmek istiyorum.
Anneme kapıyı açtım, içeri kara kedi girdi.
Sevdik, yemek verdik.
Siyah tüylü, yeşil gözlü, biraz tombalak bir kedi olmak isterdim.
Aslında neyi, kimi, neden, nasıl, ne kadar istediğimi bilmiyorum.
8 yaşından beri hayatta ne olacağını bilen insanlar var. Onları kıskanırım.
Mutsuz değilim. Hiç. Bloga hiç yalan söylemedim.
Tek bildiğim gün ağarana kadar kitap okumak istediğim.
Şimdi gidip onu yapacağım.
Önce Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru, sonra Germinal.
Dinleyedurun. Travis güzel şey.
Sevdik, yemek verdik.
Siyah tüylü, yeşil gözlü, biraz tombalak bir kedi olmak isterdim.
Aslında neyi, kimi, neden, nasıl, ne kadar istediğimi bilmiyorum.
8 yaşından beri hayatta ne olacağını bilen insanlar var. Onları kıskanırım.
Mutsuz değilim. Hiç. Bloga hiç yalan söylemedim.
Tek bildiğim gün ağarana kadar kitap okumak istediğim.
Şimdi gidip onu yapacağım.
Önce Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru, sonra Germinal.
Dinleyedurun. Travis güzel şey.
"Well I stand at the crossroads
of highroads and lowroads
and I got a feeling it's right."
Love Will Come Through - Travis
1 Mart 2011 Salı
Bu ülkede özgürlüğe erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir.
Bu kadar basit yani.
İzinsin maç yayını yapan iki blogu bahane edip tüm blogları kapatmak bu kadar kolay.
Her şeyin farkında olan bir avuç insanız, sesimizi buradan çıkarıyoruz diye bizi de susturuyorlar.
Kapat blogumu, kitaplarımı yak, başımı ört, paramı al, biz yine de durmayız.
Halklar yöneticilerinden değil, yöneticiler halklarından korkmalıdır.
Burayı okuyorsan, DNS ayarlarını yapmışsın demektir. Buna kapılıp "ne de olsa ulaşıyorum" deme. Diyemezsin.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın deme n'olur. Dersen gerçekten de bin yaşayacak bu gidişle.
Susmayın, alışmayın, itiraz edin, hayır deyin.
Sadece bloggera değil, özgürlüğe düşman her şeye.
Çünkü bir kişinin "hayır" feryadı bir işe yaramaz, ama birden de, binden de daha kalabalığız biz.
Birleşirsek neden olmasın?
Birleşelim, çünkü kimse bizim için vatan kurtarmıyor. Kalkıp kendin kurtaracaksın.
Bloguma dokunma.
İzinsin maç yayını yapan iki blogu bahane edip tüm blogları kapatmak bu kadar kolay.
Her şeyin farkında olan bir avuç insanız, sesimizi buradan çıkarıyoruz diye bizi de susturuyorlar.
Kapat blogumu, kitaplarımı yak, başımı ört, paramı al, biz yine de durmayız.
Halklar yöneticilerinden değil, yöneticiler halklarından korkmalıdır.
Burayı okuyorsan, DNS ayarlarını yapmışsın demektir. Buna kapılıp "ne de olsa ulaşıyorum" deme. Diyemezsin.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın deme n'olur. Dersen gerçekten de bin yaşayacak bu gidişle.
Susmayın, alışmayın, itiraz edin, hayır deyin.
Sadece bloggera değil, özgürlüğe düşman her şeye.
Çünkü bir kişinin "hayır" feryadı bir işe yaramaz, ama birden de, binden de daha kalabalığız biz.
Birleşirsek neden olmasın?
Birleşelim, çünkü kimse bizim için vatan kurtarmıyor. Kalkıp kendin kurtaracaksın.
Bloguma dokunma.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)