20 Haziran 2011 Pazartesi

Pencereyi açınca uçan günler.

Tumblr_l7kb27g2ly1qd30n4o1_500_large
Otobüslerde, yollarda, yalnız başıma yürürken aklıma gelen güzel cümleleri ve şiirleri telefonuma kaydettiğim bir dünyada yaşıyoruz. Evet belki hiç edebi değil, ama işe yarıyor.

Zaten hayat öyle edebi ya da şiirsel değil aslında. Öyle gören bir avuç insan var sadece. Onlardan olmak ayrıcalık, ama üzen bir ayrıcalık.

Edebi yanından bakarsanız güzel, "normal" yanından bakarsanız "Daha neler göreceğiz?" dedirten bir dünyada yaşıyoruz. Ya da ben öyle yaşıyorum. Moleskine ajanda/günlük, ikinci sıfatına yaklaşıyor koşarak. Şimdiden bir dolu sayfa yazılmış olması beni endişelendiriyor. Bu kadar edebi olma çocuk, sonra canın yanar. 

Kararlar veriliyor üst üste. Kimi benim tarafımdan, kiminde sadece etkilenenim, etkisiz elemanım. İki senedir uzun uzun düşündüğüm bir konuyu nihayet karara bağladım mesela, bu bende büyük bir iç huzuru yaratıyor. Ortada kalmışlık kadar korkuncu yoktur bu dünyada.

Daha basit kararlar da var, örneğin yaza dair. Gece yarısını bilgisayar başında geçirmek iyi değil, bundan eminim. Bu yaz gecelerinde saat on ikiyi vurduğunda Sindirellacılık oynayacağım. Yeni günün ilk dakikalarından itibaren yalnızca kitaplarla, eğer ilham gelirse de defter ve kalemle baş başa kalmaya karar verdim. Prensiyle buluşan Sindirella mutlu olur. Kendiyle kalan Sindirella yazar olur.

Yazarlık demişken, Cuma günü Edebiyat öğretmenim bana düşündürücü bir nasihatte bulundu, bu yazdan itibaren artık ciddi ciddi yazmamı söyledi. Kısa kısa yazılar değil, artık bir araya toplanabilecek, elle tutulabilecek gerçek ürünler. Hak verdim, geç bile kaldım bunu yapmak için. Ama düşününce uzun vadeli yazılara hiç odaklanmadığımı, nasıl yapacağımı bilmediğimi fark ettim. Öğrenmem lazım.

İlk çözümüm anahtar kelime oyunu. Basit ve güzel bir oyun. Sevdiğim birilerinden rastgele bir kelime rica ediyorum, onu alıyorum, kendime bir hafta süre veriyorum, hafta bitmeden o kelimenin çağrışımlarıyla bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Öykü, şiir, her şey olur, hatta roman taslağı. İlk kelimemi bugün aldım. Ürününü hafta bitmeden paylaşmayı umuyorum.

Ama yaratmak için, önce beslenmek lazım. Beni delicesine heyecanlandıran kitaplar var şu an odada, ama ben hâlâ yeni kitaplar düşünüyorum bencilce. Galiba maymun iştahlı olduğum nadir konulardan birisi bu. Sağlam kitaplığı olan dostlar arıyorum kendime. Okuyup sevdiğim ve başkalarına sevdirmek istediğim bolca kitabım var. İyi bakmaya söz verirseniz güzel kitapları geçici olarak takas edebiliriz. Hatta kitaplarımızı değişirken oturur birer kahve içer, okuduklarımızı konuşuruz. Heyecanlı ve ciddiyim bu konuda, ilgilenen bana nasıl ulaşacağını herhalde biliyordur.

Salonda guguklu saat 12'yi vuruyor. Tek istediğim pencereyi aralık bırakıp Haruki Murakami'nin Norwegian Wood'una gömülmek. Huzurla akan bir nehre, melodisi olan bir şiire benziyor bu adamın kalemi. Tanışmayı çok istiyorum.

Unutmadan, sessiz gecelerde sevdiğim başka bir şarkıyı dinleyin: Thank You - Dido

Şiirli geceler.

3 yorum:

Arriba dedi ki...

bugün şunu fark ettim: "sevdiğin yazarın bir kitabı mı yoksa bu blog mu?" diye sorsalar blogu seçerim.

Elizabeth dedi ki...

hangi sevdiğin insan verdi ilk anahtar kelimeni? :)

Fermium dedi ki...

kutupane konusujnda yakinligiyla angie yoksa burdaki kutupanemden kitap gonderebilsem epik olurdu. (dido yu da gizli gizli cok severim en guzeli trende giderken dido dinlemek)